Dünya her gün yüzlerce endişeyi ve hüznü yüreğinde taşımak zorunda kalan bir gezegen. Hatta bazı sıkıntılar asırlardır süregelmekte. Lakin Âlemlerin Rabbine hamd olsun ki zaman zaman bazı zaferler ve ümitler de neşvûnema bulmakta.
Son birkaç senedir pandemi, deprem, sel, yangın, ekonomik kriz, Gazze Katliamları, Doğu Türkistan'daki zulümler, Mynmar'ın Arakanlılara uyguladığı şiddet, Amerika ve Rusya 'nın hiç bitmeyen yayılmacı politikaları, Panama Kanalı Krizi, CHP protestoları, İlham Aliyev'in İsrail yalakalığı, Asya'daki Türk devletlerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ve Türkiye'yi 12 milyar euroya satması derken yoğun ve yıpratıcı bir süreç yaşadık.
Lakin Karabağ Zaferi, Rümeysa Öztürk 'ün serbest bırakılması, Pakistan 'ın Hindistan'a karşı çok başarılı bir müdafaa gerçekleştirmesi, Uluslararası Spor müsabakalarında bir çok vatandaşımızın ülkemize madalyalar kazandırması, Teknofest'in gerçekleştirilmesi ve Alper Gezeravcı'nın uzaya çıkışı gibi birçok başarı ve güzel hadise de yaşandı. Bu saydıklarım konumuzdan bağımsız görünebilir ama müteşekkir veya davacı olmamız gereken şahısları ve hususları tekrar hatırlatmak istedim. Çünkü milletimiz kolay unutan bir millettir. Ayrıca her şeye cevap verebilmek için böyle yapmak zorundaydık.
Nitekim yıllardır birçok haksızlık, zulüm ve sıkıntıya sebebiyet veren PKK'nın yenildiğini kabul etmek zorunda kalıp kendi kendini feshetmesi de bu nevdendir. Bir devir daha kapanıyor. İlan ediyoruz ki Türkiye ve Müslüman Anadolu halkı bir zafer daha kazandı! Muhtemeldir ki CHP bu duruma Dem Partililerden daha fazla üzülmüştür. Zira Sözcü Tv ve Halk Tv'deki yorumlar ve hazımsızlık bunu göstermekte. Fakat şükürler olsun ki emparyalistler, teröristler, anarşistler ve kuklalar bir kez daha kaybetti!
Zaten PKK Müslüman Kürt halkının özüne, kültürüne ve değerlerine aykırı hareket eden Komünist / sosyalist, Marxist / Leninist bir yapılanmaydı. Bir taraftan da emperyalist ABD tarafından destekleniyordu. Zaten bu durum bile meselenin ne kadar acayip olduğunu anlatmaya yetmekte. Bir örgüt / yapılanma veya onu destekleyen siviller nasıl olur da hem solcu hem Amerika ve Avrupa hayranı olabilir? Yüzlerce PKK / PYD destekçisi senelerdir Almanya, Amerika, İngiltere ve Fransa'ya taşınmak / göçmek için emek vermiyor mu? Bu durum bunun delili değil midir?
PKK / PYD 'yi desteklediğini söyleyen Kürtlerin kendilerine şu soruları sormaları gerekiyor:
• Neden ABD, Avrupa veya yabancı ülkeler PKK, PYD 'yi destekliyor? Bu adamlar Kürtlerin kara kaşına kara gözüne mi aşık?
• Neden örgüt içerisinde Yezidî, Süryanî, Zerdüşt ve Ermeni oranı bu kadar yüksek. Bu adamların ekseriyeti Müslüman Kürtler ile ne birlikteliği var?
• Kürtler, 1800'lü yılların sonu ile 1900'lü yılların başlarında Rus desteğiyle şark vilayetlerinde binlerce Kürt'ü kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden katleden Ermenileri nasıl bu kadar çabuk affetti?
• PKK, PYD, YPG ve diğer kollar aynı anda hem Türkiye, hem Suriye, hem Irak hem de İran ile mücadele etmeye çalışmakta. Yani bu kadar devlet ve halk haksız ve kötü de bir tek örgüt mü haklı ve iyi? Ve dahi öyle olsa bile örgüt 4 devletle mücadele edip kazanabilir mi?
• Orta Doğu ve Anadolu'dan örgüte katılan insanlar bir yana örgüte Avrupa ve Amerika'dan hatta Japonya'dan katılan yabancılar var. Bu adamların Kürtler ile ne din ve kültür ne kan ve soy ne de tarih ve coğrafya birlikteliği yokken ne diye örgüte destek veriyorlar?
• Her şey bir yana ormanları yakan ve binlerce hayvanın ölmesine, ekosistemin zarar görmesine sebep olan bir örgüt iyi olabilir mi?
• Hem İslamiyet hem Hristiyanlık hem de Zerdüştlük boş yere insan canına kıymayı yasaklamaz mı? Bu örgüttekiler hangi inanca sahip ise de bu yaptıkları yanlış değil midir?
• Hastane, mektep ve ibadethaneye zarar vermek ne olursa olsun her din ve kanunda yasak değil midir? Savaş hukukuna aykırı değil midir? Senelerdir bu yapılara ve çocuk, kadın, hasta ve yaşlılara dahi zarar veren örgütün zalim ve işgalci israil'den ne farkı kalmıştır?
• Örgütün ve siyasi yapılanmalarının Newruz ve Kürtçe dışında Kürtlerin hangi kültür, değer, ihtiyaç ve tarihi gerçekliğini sahiplendiğini ve müdafaa ettiğini gördünüz? Kürtlük sadece bu iki şeyden mi ibaret?
• İddia edildiği gibi Kürt köylerinde eksiklikler ve yoksulluk vardır da Türk, Laz, Çerkez köylerinde hiç yok mudur?
• İki tarafta yeterince acı ve sıkıntı çekmedi mi? Bu iş nereye kadar gider? Yeryüzüne birbirimizi yiyip bitirmek için mi geldik? Ortak düşmanlarımız varken kendi içimizde savaşmamız akıl kârı mıdır?
• Bu tür kavgalar ve savaşlar yüzünden kaybettiğimiz zamanımızı, takatimizi ve paramızı bilim, ilim, sanat, kültür, teknoloji ve ticaret için kullansaydık bugün çok daha ileri bir seviyede olmaz mıydık?
• Örgütün ve partinin yoksul ve Müslüman Kürt halkına ufak tefek şeyler dışında ne faydası dokunmuştur? Hep kendileri için çalışmadılar mı?
• Bu çağda bir dava ve düşünceniz varsa bunu sanat, edebiyat, hukuk, pasif direniş, sivil itaatsizlik, siyaset, medya, konferans vs. gibi şeylerle yayar ve ilan edersiniz elinize silah alıp dağda ayılar gibi yaşamaya başlarsanız sizi hangi medeni kavim ve hangi modern hukuk sistemi kabul eder? Haklıysanız bile haksız duruma düşmez misiniz?
Meselenin bu kadar basit olmadığının farkındayız.
Bu dünyada her işin, her oluşun görünen yüzü kadar bir de buz dağı misali görünmeyen bir yüzünün olduğunun, perdenin ardında birçok farklı dengenin olabileceğini elbette ki herkes tahmin ediyordur zaten. Ve tabii ki herkes meselelere kendi menfaati açısından bakacaktır. Hatta süreç içerisinde de birçok eksikler, hatalar olabilir. Fakat insanoğlunun dahil olduğu bir şeyin kusursuz olması mümkün mü? Fesh ettik demekle her şeyin bitmeyeceğinin farkındayız ama sembolik ve kağıt üstünde dahi olsa bir başarı elde ettik, davamızda muvaffak olduk sonuçta. Ülkemiz sulhe bir adım daha yaklaştı.
Terör örgütleri yüzünden gerektiği kadar yatırım yapılamadığı için Doğu vikayetlerimiz de yıllarca geri kaldı. İnşaAllah bu sayfalar kapanır artık.
Bu süreçte birçok şehit ve gazi de verildi. Vatan onlara minnettardır. Mekanları cennet, makamları âli, ruhları şâd, kabirleri nur, komşuları Peygamber olsun. Tüm şehit ve gazi akrabalarından bu durumda bırakıldıkları için millet adına özür diliyor ve teşekkür ediyoruz. Yeter gayrı analar ağlamasın diyoruz.
Bir de durumu hazmedemeyen CHP, Zafer Partisi ve Dem Parti taraftarları var.
Zafer Partisinden başlayalım aslında faşizm ve ırkçılıkta bu kadar haddi aşmış bir partiyi ve taraftarlarını kaale almak bile doğru değildir. Zira böyle partiler olursa gayrı Türk vatandaşlar tabiki huzursuz olacaktır. Barış sürecini baltalayacaklarına dair sosyal medya kampanyaları düzenlemeleri de gerçek yüzlerine ortaya koymuştur.
CHP'ye gelirsek sözde M.Kemal Paşa'nın partisiyiz, demokratız, vatanseveriz falan diyorlar ama bu milletin başarısını hor görüp, sulhû tehlikeye atacak ve dahi örgütün siyasi kolu Dem Partiye destek veren ifadeler kullanıyorlar. Ne oldukları ve tarihleri ortada, lafın tamamı aptala söylenir derler. Ayrıca örgütün ve Dem Parti'nin ortaya attığı haksızlık iddialarının ekseriyeti cumhuriyetin ilk zamanlarında yani tek parti devrinde meydana geldiği herkesin malumudur. Eğer iddialarında samimi idiler ise CHP ile yan yana gelmemelilerdi.
Dem Partililere gelince birkaç gruba bölünmüş gibiler. Kimisi yenilgiyi kabul etmiyor, kimisi çaresiz sessiz kalıyor kimisi gırtlaklanmışcasına etrafını suçlayıp ne dediğini bilmiyor, kimisi de herkesten çok seviniyor. Ne diyelim Allah ıslah eylesin.
Zaten PYD yeni Suriye hükümeti ile başa çıkamıyor. PJAK 'ın İran'a karşı önemsenecek bir kuvveti yok. PKK da kendini fesh etti. Dem Parti HDP zamanlarından beri kendi adına kara sürüp birçok yanlış yaptı. Mutlak sonucu kabullenmekten başka çareniz yok. Zaten bu hususta İslam İşbirliği Teşkilatı, D8 ve Türk Keneşi gibi bazı uluslararası organizasyonlar; Endonezya, Malezya, Kosova, Azerbaycan, Katar, Suriye gibi birçok komşu ve Müslüman ülke; Nurcular, İsmailağa, Menzil, İskenderpaşa gibi birçok cemaat ve tarikat; tüm dünyadan sayamayacağımız kadar çok parti, STK, federasyon, Konfederasyon, medya grubu, şirket ve platform Türkiye'yi desteklemektedir.
Dikkat çekmemiz gereken bir başka husus da Türkler ve Kürtler arasındaki ortak noktalar ve tarihî beraberliktir.
Dikkat edilirse Türklerin de Kürtlerin de kahir ekseriyeti Müslüman ve Ehl-i Sünnettir. Yani Rabbimiz ve yaratıcımız, peygamberimiz ve kitabımız, inancımız ve mezhebiz, kıblemiz ve ibadetimiz birdir. İki topluluk da Asyalı ve doğuludur. Her iki topluluk da komşu kavimlerdir. Yemek kültüründen, giyim kuşama, halk oyunlarından, sanat anlayışına, tarihî gerçekliklerden coğrafi şartlara birçok hususta benzerlikler vardır. Hatta Anadolu Kürtleri ve Türkleri dış görünüş / tipoloji ve gen dizilimi olarak dahi birbirine oldukça yakınlaşmışlardır. İki kavmin dilinde de Arapça, Farsça, Türkçe kelimeler çoktur. İki kavmin edebiyat anlayışında da benzer temalar işlenir. (Cumhuriyet devri hariç) İki kavim de benzer ekonomik süreçlerden geçmiştir. Yani ortak paydalar sayılamayacak kadar çoktur. İki kavim de 1.Cihan Harbinde, Çanakkale Muharebelerinde, Kurtuluş Savaşında düşmana karşı omuz omuza savaşmış ve şehit düşmüşlerdir. Asırlardır birbirlerinden kız alıp vererek akraba olmuşlardır. Birbirleriyle komşuluk, dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık, sırdaşlık, ortaklık etmişlerdir. Hatta öyle iç içe geçmişlerdir ki bazı Türk aşiretler Kürtleşmiş bazı Kürt aşiretler Türkleşmiştir. Osmanlı Devleti bürokrasisinde de birçok Kürt asıllı zat önemli vazifelerde bulunmuştur. Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa konutasında Türk, Kürt ve Arap askerleri Medine'yi ve Efsndimizin Kabr-i Şerifîni itilaf güçlerine karşı beraber müdafaa etmişlerdir. İki kavmin isimleri dahi aynı harflerle yazılmıştır.
Hatta bu duruma kendimi ve ailemi dahi örnek verebilirim. Benim babam Kürt, anam Türk'tür. Yani iki halkın da kanını damarlarımda taşıyorum. Bu sebeple benden ve benimle aynı durumdaki binlerce evlattan bir tarafı tercih edip diğer tarafı reddetmesi beklenemez bu zulüm ve ihanettir! Ayrıca benim durumumda olanlar bazen iki taraf tarafından da hoş karşılanır ve benimsenir, bazen de iki tarafca da ırkçılık ve dışlanmaya maruz kalır. Söyler misiniz bizim suçumuz nedir? Diyelim ki soyun sadece baba tarfından devam ettiğini kabul ettik. Bu sefer de ben Kürt, teyzeoğlum Türk yeğenlerimiz de eniştemiz vasıtasıyla Arap oluyor. Bir aile içerisinde bile durum böyleyken hem dinimiz, hem kanunlarımız hem de İnsan Hakları Beyannamesi tarafından yasaklanan ırkçılık ve gayrılığı nasıl güderiz?
Ayrıca Kürt halkı şunun farkına varmalıdır:
"Kürdistan" adındaki devlet tasavvuruna baktığımızda bu devletin toprakları üzerinde 2 kavim daha hak iddia etmektedir. Ermeniler ve Yahudiler. Ermeniler "Büyük Ermenistan, Yahudiler ise Arz-ı Mev'ûd fikrini güderler ve yarın birgün Kürtler bağımsız olsa dahi bu toprakları Kürtlere bırakmak istemezler. Komşu İran'ın ise her an ne yapacağı belli olmaz. Tarih boyunca sadece komşularıyla savaşmış İran için küçük bir Kürdistan kolay lokma olabilir.
Ayrıca ulus devlet fikri milletlerin yavaş yavaş vazgeçmeye başladığı 19. ve 20. Asrın fikirleridir. Bizler 21. asrın insanları olarak yeni ufuaklara yelken açmalıyız. Nitekim tüm dünyada eğilim bu yöndedir. Birleşik ve federe devletler, federasyonlar ve bölgesel birliktelik çabaları bunun göstergesidir. Ayrıca Kürtler de en az Türkler kadar Osmanlı mirasçısıdır. Bu kadar zengin bir geçmişten vazgeçmek akıl kârı değildir. Evet şunu da kabul etmek gerekir ki tarihi haritalarda "Kürdistan" diye bir bölge vardır. Bu şarkın dağlık bölgesinin ismidir. İnanmayanlar eski haritaları açıp bakabilirler. Yani Türklerin bu ismi kabul etmesi gerekir. Ama Kürtlerin kabul etmesi gereken husus da bunun siyasi bir tanım değil tıpkı "Güneydoğu Anadolu Bölgesi" demek gibi coğrafî bir bölgenin ismi olduğudur. Mesela "Doğu Karadeniz"e de "Lazistan" denmiştir. Bunları kabul etmek veya reddetmek kimseye hiçbir şey kazandırmaz veya kaybettirmez.
Bir diğer mesele Kürtçe meselesidir. Evet, Kürtçe diye bir dil vardır ve bu yadsınamaz bir gerçektir. Ama Kürtçe bağımsız bir dil değildir. Farsça gibi eski İran Dillerinin Arapça ve Türkçe ile karışmış bir lehçesidir. Tıpkı Zazaca gibi. Zaten sayı sistemlerinin aynı olması da bunu göstermektedir. Lakin bugün artık bağımsız bir dil haline gelmiş ve bir topluluk tarafından kullanılmaktadır. Bunu reddetmek kimseye birşey kazandırmaz. Lakin bir dili müdafaa etmenin yolu da siyaset ve terör değil kültürel faaliyetler, nesilden nesile aktarım ve edebî eser üretimidir. Kürtler Kürtçeyi sahiplenmek istiyorlarsa öncelikle yapmaları gereken bu dili çocuklarına öğretmek ve başka milletlerin edebiyatlarını taklitten ve/veya siyasi slogan çığırtkanlığından fazlasını yapıp çeşitli türlerde sanatsal kıymeti olan edebî eserler üretmeleri ve dahi kendi içlerinden çıkan ilim, bilim, sanat insanlarını desteklemektir. Lakin ben kendi memleketimde bile şahit olmaktayım ki Kürtler kitap okumayan, sanata kıymet vermeyen bir kavimdir. Biz öz eleştiri yapmalı ve kusurumuzu kabul etmeliyiz.
Kürtçe yayın yapmanın her zaman, mekân ve şartta (müstehcenlik ve terör propagandası gibi yanlış durumlar hariç) serbest olması gerekli fakat Türkçe gibi Kürtçe'nin de resmi dil olarak kabul edilmesi şart değildir. Bize de büyük bir faydası olmayacaktır. Çünkü resmi dil ya herkesin bildiği yaygın bir dil ya da tüm dünyaca kullanılan ortak diller arasından seçilir. Duruma baktığımızda Türkiye'de herkesin anladığı ve dahi edebî manada da en gelişmiş dil Türkçedir. Bu sebeple atalarımız Osmanlı'nın da resmi lisânı olan Türkçe'nin resmi dil olması daha münasiptir. Dünyanın ortak dili ise İngilzcedir. İngilizce ise ne Türklerin ne de Kürtlerin çok bilmediği ve dahi kültürel ve coğrafî bağlarımızın olmadığı hatta emperyalistlerin sembolü haline gelmiş bir lisân olduğundan bu dili kabullenmek faydasız ve imkansızdır. Pembe hayaller kurmanın bir manası yoktur.
Kürt halkı Kürtçe yayın istiyorsa TRT6 ve başka medya organları vardır. Dünya'da bir Kürt devleti olsun istiyorsa Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi vardır. Parti istiyorsa bir sürü parti vardır. Temsiliyet istiyorsa bugün siyaset ve bürokraside, akademi ve memuriyette milyonla Kürt asıllı insan vardır. Yetmez mi? Gerçi insanoğluna ne yeter ki?
Zira bu iddialar devam ettiği sürece küçük küçük lokmacıklara bölünüp Rusya, ABD, İsrail gibi güçler tarafından kolayca yutulacağız. Zazaların bugün kendilerini Kürtlerden ayrı ve farklı gösterme çabaları da bunu kanıtlar niteliktedir.
Türklerin de çok sevdiği Kürt alim Bediüzzaman Said Nursî der ki;
"Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor" ( Risale-i Nur Külliyatı - Lem'alar / 21. Lem'a)
Bu sebeple vakit Hacı Bektaş Veli'nin de dediği gibi bir olma, iri olma, diri olma vaktidir. Yunus Emre gibi sevip sevilme vaktidir zira dünya kimseye kalmaz.
Ey Kürt halkı unutmayınız ki hepimiz Millet-i İbrâhim 'deniz. Önder, mütefekkir, alim, yazar istersen senin tarihinde İdris-i Bitlisî, Selahaddin Eyyubî, Cezerî, Feqîyê Teyran, Ebu'l-Vefâ el-Bağdâdî, Bediüzzaman Said Nursî gibi büyük adamlar vardır. Bunlar şeref olarak yeter de artar. Abdullah Öcalan, Selahaddin Demirtaş gibi ne idiğü belirsizlere ihtiyacın yoktur.
İki kavmin de birbirini anlama ve Mevlânâ ikliminde hoşgörme; ortak paydada buluşup sorunlarını çözme zamanı gelmiştir. Çünkü görmezden gelmek bir yanlışı yok etmez. Barışın ve refahın hüküm sürdüğü bir ülkede huzurlu bir şekilde yaşamayı kim istemez ki? İnsanların soylarına, ideolojilere ve partilerine tapmadığı ümit kokulu yarınlarda görüşmek dileğiyle. Sürç-i lisân ettiysek affola.
Muhammet Baran ASLAN
0 Yorumlar